ATALAY: Türkiye Varlık Fonu uygulamasıyla ilgili olarak kamuoyunda oluşan tereddüt ve görüşler ile endişeler en kısa zamanda giderilmelidir.

16603159_1779395359049298_6313707756003728442_n

Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ) Genel Başkanı Ergün Atalay, Türkiye Varlık Fonu’na devredilen kamu sermayeli şirketlerin, banka ve finans kuruluşlarının, özelleştirme programında bulunan şirketlerde çalışanların statüsünün ne olacağının yazılı olarak netleştirilmesi gerektiğini belirterek, “Türkiye’de ulusal tasarruf oranının yükseltilmesi için çaba gösterilmesi olumludur. Ancak bu yaklaşım ‘yeni bir özelleştirme’ uygulamasına dönüşmemeli.” değerlendirmesini yaptı.

Atalay, bazı şirketlerin Bakanlar Kurulu kararıyla Türkiye Varlık Fonu’na devredilmesiyle ilgili yazılı açıklama yaptı.

Yatırımlara kaynak sağlanması yoluyla kalkınmanın hızlandırılması ve ekonomide sürdürülebilir büyüme oranlarının yakalanması amacıyla getirilen düzenlemenin “yeni özelleştirme” olmaması gerektiğini ifade eden Atalay, Türkiye Varlık Fonu’nun ülke gündemine Ağustos 2016’da kabul edilen kanunla girdiğini anımsattı.

Atalay, kanunun gerekçesinde, Türkiye Varlık Fonu’nun oluşturulma amacının “sürdürülebilir büyüme ve finansal kalkınmayı sağlamak” olarak belirtildiğini hatırlatarak, fonun kurulmasıyla birçok hedefin gerçekleştirilmek istendiğini vurguladı. Atalay, şunları kaydetti:

“Bunlar arasında, ‘kalkınmanın lokomotifi olan reel sektör yatırımlarına, stratejik sektör, şirket ve projelere uzun vadeli kaynak sağlanması yoluyla kalkınmanın hızlandırılması, ekonomide sürdürülebilir büyüme oranlarının yakalanması ve ekonomik istikrarın sağlanması’ başta gelmektedir.

İşçiler açısından en dikkat çekici hedef, hiç kuşku yok ki, ‘büyüme oranına gelecek on yıl içinde yıllık yüzde 1,5 oranında ilave artış sağlanması’ yanı sıra ‘yapılacak yatırımlarla yaklaşık yüzbinlerce kişilik ek istihdam sağlanması’ olmaktadır.

Bu hedefler, yatırımlar yoluyla istihdamın artması ve ekonomik büyüme sağlanarak refahın yaygınlaşması açısından önemli ve kabul edilebilir niteliktedir.”

Kalkınma yolunda ilerlemek isteyen her ülke gibi Türkiye’de de yüksek ekonomik büyümenin hedeflendiğini ancak büyüme hızını artırma konusunda, tasarruf yetersizliği, teknolojik gelişme gibi nedenlerle güçlükler yaşandığını savunan Atalay, Türkiye’deki ekonomik büyümenin sağlıklı kaynaklara dayanmadığını öne sürdü.

Yatırımların yetersiz ve sektör dağılımlarının dengesiz olduğunu iddia eden Atalay, ekonomik büyümenin daha çok iç talep canlandırılarak sağlanabildiğini, iç talep kısıldığında büyüme oranlarının hızla düştüğünün gözlendiğini kaydetti.

“İç talebin canlandırılması ve üretim artışı ise ithalatta hızlı yükselmeyi ve cari açıkta artışı beraberinde getirmektedir.

Ekonomik büyümesini istikrarlı sürdürmek durumunda olan ülkemizde, Türkiye Varlık Fonu oluşturulması, hiç kuşku yok ki, bu açıdan büyük önem taşımaktadır.” ifadesini kullanan Atalay, yeniden büyüme sürecinin sağlanması için sanayileşme ve reel üretim artışlarına dayalı bir program uygulanması gerektiğini aktardı.

Ekonomik büyümede sabit sermaye yatırımlarının belirleyici rolünün altını çizen Atalay, gelir dağılımını iyileştirmenin yolunun, kamu iktisadi kuruluşlarının özelleştirilmesi ve yabancılara satılması olmaması gerektiğini ifade etti.

“Tereddüt ve endişeler giderilmeli”

Bakanlar Kurulu kararıyla, BOTAŞ, TPAO, Eti Maden, Çaykur, PTT, Türksat, Ziraat Bankası, Halkbank ve Borsa İstanbul gibi kamu sermayeli şirketlerin, banka ve finans kuruluşlarının, özelleştirme programında bulunan bazı şirketlerin, Türkiye Varlık Fonu’na devredildiğini hatırlatan Atalay, şu değerlendirmede bulundu:

“Burada çalışanların statüsünün ne olacağı sözlü taahhütlerle değil yazılı olarak netleştirilmeli, istihdam güvencelerinin korunacağı belirtilmelidir. Bunun için gerekli düzenlemeler vakit kaybedilmeden yapılmalıdır.

Türkiye’de ulusal tasarruf oranının yükseltilmesi için çaba gösterilmesi olumludur. Ancak bu yaklaşım ‘yeni bir özelleştirme’ uygulamasına dönüşmemeli, ‘geleceğe ipotek’ sonucuna yol açmamalıdır.

Hiç kuşku yok ki, ekonomik büyümenin sağlanması önem taşımaktadır. Ancak bir o kadar önemli olan husus da ‘kim için ve nasıl büyüme’ sorusudur. Tasarrufun toplumun hangi kesimi tarafından yapılacağıdır. Milletin tasarruflarıyla oluşturulan ve sınırlı sayıda kalan kamu şirketlerinin elden çıkarılmasına yol açacak politikalardan özenle kaçınılmalıdır.

Büyüme stratejileri, kapsayıcı ve gelir dağılımını iyileştirici sosyal politikalarla desteklenmelidir. Ekonomik, sosyal, mali politika uygulamalarında, iktisaden dar ve sabit gelirli kesimlerin korunmasına öncelik verilmesi önem taşımaktadır.

Türkiye Varlık Fonu uygulamasıyla ilgili olarak kamuoyunda oluşan tereddüt ve görüşler ile endişeler en kısa zamanda giderilmelidir.”